Şualar (Ciltli)
3 İş Günü
İçinde Kargoya Teslim
Etiket Fiyatı | : | 1.500,00 TL |
Satış Fiyatı | : | 1.125,00 TL |
Ürün Özellikleri
- Basım Yılı:2025
- Sayfa Sayısı:958
- Kağıt Türü:Şamuha Kağıt
- Ebat:16,5 x 24
- Dil:Türkçe
- Cilt Durumu:Ciltli
- ISBN-13:9786257091176
Bediüzzaman'ın Şu'alar'ı
Bediüzzaman, yirmi beş yıllık sürgün hayatı boyunca, değişen sayıdaki talebeleriyle birlikte üç kez hapse girmiş ve bunların her birinde yazdığı risâleleri daha sonra Risâle-i Nûr'a dâhil etmiştir. Şu'alar Koleksiyonu'nda, Hz. Yusuf (a.s.)'un haksız yere hapsedilmesini ve hapishanenin esasen bir eğitim ve öğretim yeri olduğunu hatırlatarak hapishane olarak adlandırdığı Medrese-i Yûsufiye'deki üç seyahatinin de "meyveleri" bulunmaktadır. İkinci Şu'a Eskişehir Hapishanesi'nin (1935-36) son meyvesidir, On Birinci Şu'a ise Meyve Risâlesi, İman Meyveleri adını taşır ve Denizli Hapishanesi'ndeki mahkûm arkadaşları için yazılmıştır (1943-44). İmanın altı temel rüknünün reddedilemez kanıtlarını sunan on bir konudan oluşur. Konuların son ikisi ise Bediüzzaman'ın Emirdağ'dan sonra zorunlu ikamet yeri olan Emirdağ'da yazılmıştır.
Ayrıca Denizli Mahkemesi'nde yargılanması sırasında sunduğu savunmanın bir kısmı On İkinci Şu'a'yı oluştururken, haksız yere hapsedildikleri sırada talebelerine yazdığı mektuplar da On Üçüncü Şu'a 'da bir araya getirilmiştir. On Dördüncü Şu'a ise, Bediüzzaman'ın Afyon Mahkemesi'ndeki yargılaması sırasında yaptığı savunmanın ana bölümleri ile bazı talebelerinin savunmaları ve talebelerine yazdığı mektuplardan oluşmaktadır. Bediüzzaman'ın Ocak 1948'den Ekim 1949'a kadar Afyon Hapishanesi'nde kaldığı yirmi ay, yaşadığı en zor dönemdi; ancak yaşına, hastalıklarına ve korkunç koşullara rağmen, hapishane arkadaşları ve talebeleri için On Beşinci ve son Şu'a olan El-Hucett'üz-Zehrâ adlı bir risâle yazdı. Risâle-i Nûr'un man-nerinde, ilahî birliğin parlak kanıtları ve inancın diğer önemli noktaları yer alır; bu kanıtlar, derinliklerine ve kapsamlarına rağmen herkes tarafından kolayca anlaşılabilir bir şekilde ortaya konmuş ve açıklanmıştır. On Beşinci Şu'a'ın bir başka yönü de, açıklanan hakikatlerin birçoğunun İslâm'ın beş vakit farz namazıyla yeniden ilişkilendirilmiş olmasıdır; bu yaklaşım, ibadete ilave bir genişlik ve boyut kazandırır ve hiç şüphesiz, Bediüzzaman'ın öğretileri ve kendisinin ve talebelerinin güzel örnekliği sayesinde birçoğu ıslah olan ve namazlarını düzenli olarak kılmaya başlayan hapishane arkadaşlarını teşvik etmeyi amaçlamıştır.
Bediüzzaman ve talebelerine karşı açılan her davada, daha önceki beraat kararlarına rağmen, savcılığın aynı suçlamaları ileri sürmesi, bir yandan onların masumiyetini, diğer yandan da yetkililerin ne olursa olsun onları mahkûm etme konusundaki caydırıcılığını kanıtlamıştır. Bediüzzaman'ın Afyon Mahkemesindeki savunmasında belirttiği gibi: "Üç mahkeme ve üç bilirkişi heyeti iki seneden beri yirmi senelik kitaplarımı ve mektuplarımı yakından tetkik ettiler, hem beraat ettik, hem kitap ve mektuplar iade edildi."
Bediüzzaman'ın savunmasının büyük bir kısmı Risâle-i Nûr'un ve onun yolunun savunmasıydı; amacı tamamen dinî inancı korumak ve güçlendirmekti ve hiçbir kanuna aykırı değildi. Dinsizlikle başarılı bir şekilde mücadele eden böyle bir hizmet, herhangi bir siyasî akımın veya hareketin aracı haline getirilemez. Aslında o, hükümeti ve yargıyı kandırarak kendisine ve Risâle-i Nûr'a karşı harekete geçirenlerin küçük bir ateist azınlık olduğunu, çünkü onların "siyaseti dinsizliğe alet ederek mutlak dinsizliği tesis etme" yönündeki gizli planlarını başarıyla bozduklarını her zaman belirtmekten çekinmemiştir.
Bu çalışmada neler yaptık?
Bu çalışmada neler yaptığımızı da özetlememiz gerekmektedir:
- Evvela ana metnin tesbitinde Söz Neşriyat ve Yeni Asya Neşriyat'ın kaynaklar kısmını temel aldık. Mevcud neşriyatlar hakkındaki gözlemlerimiz ise şöyledir:
1) Söz Neşriyat nüshalarında, aşağıda bahsettiğimiz hataların tamamını görmekteyiz.
2) Yeni Asya Neşriyat'ın nüshalarında ise, bazı hatalar düzeltilmiştir. Mesela hatalı olan ma'nâ yerine eksik sayılabilecek olan mana tercih edilmiştir. Doğrusu ma'nâ şeklindedir.
3) Sözler Neşriyat ise aynen bir önceki yayınevi gibi, hatalı olan ma'nâ yerine eksik sayılabilecek olan mana tercih etmiştir. Doğrusu, ma'nâ şeklindedir. Farsça izafetlerdeki, hüsn-i zan gibi doğru izafet yerine bunlar da hüsn-i zan şeklinde yazmaya devam etmişlerdir. Ancak mü'ekkel (yanlış)-müvekkel (doğru) gibi bazı hatalar devam etmektedir.
4) Envar Neşriyatda da aynen bir önceki yayınevi gibi, hatalı olan ma'nâ yerine eksik sayılabilecek olan mana tercih etmiştir. Ayrıca hataların çoğu tashih edilememiştir. Farsça izafetlerdeki, hüsn-i zan gibi doğru izafet yerine bunlar da hüsn-i zan şeklinde yazmaya devam etmişlerdir. Ancak mü'ekkel (yanlış)-müvekkel (doğru) gibi bazı hatalar devam etmektedir.
6) RNK Neşriyat ise bu konuda en doğru imlaya sahip Külliyât'tır denilebilir. Ancak doğru olan ma'nâ yerine bazan ma'na ve bazan mana yazılmış; Ayrıca Farsça izafetlerde bazı hatalar yapılmıştır.
7) Risâle-i Nur'un metni ile alakalı yaptığımız işlemlerden bazıları şunlardır:
- Bizim mümkün mertebe tashih ettiğimiz Nüshada ise, elbette ki, bazı imla hataları bulunacaktır. Nur talebelerinin yardımları ve yapıcı tenkidleriyle bunlar da giderilecektir.
- Ayetler, Hadîsler ve Arabî ibarelerin manalarını dipnotlarda naklettik.
- Maalesef bütün yayınlarda var olan imla hatalarını tashih eyledik: a) Yanlış yazılan kelimeleri doğru olarak yazdık. Bazı misaller: ma'nâ -ma'nâ; mü'ekkel-müvekkel; Revânım-Revânem; Emni emân-Emn ü eman; Eden safsatacı gibi-Eden sofestai gibi; Cism-i arzı-Cism-i arzî; Ona musahhar-Ona münhasır; Erzak-İrzak; mucize-mu'cize; mahşuş-mağşuş ... Böyle yüzlerce hatayı tashih eyledik.
- Bildiğiniz gibi iki türlü izafet vardır: Arapça izafet ki, inzâl'ül-kütüb; melek'ül-mevt gibi... İkincisi ise, Farsça izafet ki, hüsn-i zan gibi. Bunu hüsn-i zan şeklinde yazmak hatalıdır. Bu manadaki hataları da tashih etmeye çalıştık.
- Bir diğer önemli husus da şudur: Şu anda geçerli olan TDK kurallarını tam olarak uygulamadık. Kelimelerin aslını ifade etmek bizim için öncelikli mes'ele oldu. Müstenit değil müstenid; esbap değil esbab şeklinde yazdık.
- Bizim yaptığımız asıl görev, Risâlelerdeki şer'î ve aklî ıstılahları dipnot halinde açıklamaktır. Biz özellikle ıstılahlara önem verdik. Hazırlanan bazı Nur Lügatleri gibi sadece Nurun ıstılahlarını değil, bütün İslâmî ve ilmî ıstılahları açıklamaya çalıştık. Türkçe'de genelde anlaşılabilecek olan ve sık tekrarlanan ıstılahları tekrar etmemeye çalıştık.
- Dolayısıyla bizim izahlarımız bazı yayınlarda olduğu gibi, kelimeleri açıklayan Lügat tarzında değil, ıstılahları izah eden Istılahlar Kamusu şeklinde oldu.
Bedîüzzaman'a nispet edilen Hâşiye'nin başına şerh düşülmüştür."